London Calling/Madrid Waiting ve 23. Ayda diger olup bitenler…

Istanbul’da olmak beni hem besledi hem de biraz aylak adamlastirdi sanirim, 23. ay yazisi da gecikmeli geliyor.

Temmuz ayinin ilk yarisi benim icin leyleklerin teker teker havalanarak Avrupa semalarina dogru yol aldiklari bir zamandi. Huseyin “Abla Londra’ya mi gitsek” dediginde ben coktan bavulumu toplamaya baslamistim.

Dedemin telefonda bize dedigi gibi masallah bize Allah bozmasin kardesligimizi. Kizkardesi olan kadinlar hep “insanin bir kizkardesi olmali” derler, bence onemli olan bir kadin olarak bir kizkardese sahip olmak degil, onemli olan kardes gibi bir kardese sahip olmak. Bundan iki sene once Amerika’nin Dogu Yakasini birlikte gezdigimiz zamanlari hatirlarken, bu ay Londra’yi arsinlarken dedemin bizim icin ettigi duanin onemini anladim yeniden.

Londra 2012 Olimpiyat acilisinin etkileyeceginden, canlandirilan tarihten de anlasilacagi uzere Buyuk Britanya -ozellikle Ingiltere ve Londra- kendilerine ait ozellikleri ile modern ve endustriyel dunyanin en onemli merkezlerinden biri. Londra’da iken de hissettiginiz tam olarak bu, dunyayi yeniden kurgulamak icin degil, var olani en iyi sekilde duzenlemek ve insanlarin hayatlarini kolaylastirmasini saglamak icin bir araya gelmis insanlarin yasadiklari ve yasamaya devam ettikleri bir habitatin parcasi olma hissi.

Ve elbette ki Londra denildiginde akla gelen kirmizi telefon kulubeleri, siyah taksiler, ve benim icin en onemlisi Sherlock Holmes ve Baker Street 21B adresi fotograf makinemizin lensinden kendilerine bir yol buldular.

Telefon kulubelerinin isinin disindan daha eglenceli oldugunu yazmisti adini hatirlamadigim bir kitapta adini hatirlamadigim bir yazar.

O zaman ben de icine girerim o kulubenin dedim.

Londra’da bulundugum 4 gun boyunca kac kere arabayi kimse kullanmiyor mu, bu arada nasil gidiyor diye irkildim ki, insanin aliskanliklarinin gercekten ne kadar kuvvetli oldugunu bir kez daha anladim.

Ama elbette ki sevgili Britonlar bizi fanileri dusunmusler ve bir trafik kazasinda olmememiz icin bize yardimci olmaktan kendilerini alikoyamamislar.

Ve tabii ki Sherlock Holmes, zeki adamlara hayranligimin nedeni hayali kahraman.

Londra’da hayatimin bir doneminden yasamak istedigim sehirler listesinde yerini aldi. Istanbul, New York, Londra ve Barcelona’dan olusan listenin ilk kismini hallettigime gore onumuzde iki sehir kaldi -simdilik- demektir.

Hyde Park’ta bisiklete binmedim de demem=)

Tesekkurler Londra

Ve Londra’dan sonra sira Madrid’e geldi. IPSA konferansi icin gittigim Madrid’i begenebilecegimi dusunerek gitmemistim aslinda Madrid’e. Sonucta kralin ve Franco’nun sehriydi benim icin Madrid. Yasamak istedigim sehirler listesine ekleyemedim kendisini fakat, guzel sehirdin sen Madrid diyebilirim rahatlikla.

Simgesi agactan meyve yiyen bir ayi olan bir sehir Madrid, eglenceli yani=)

Guzel kutuphaneler kitasi Avrupa…

23. ayin devaminda en guzel zamanlari bana yine iki Ingiliz yasatti, ilk once Harbiye Acikhava’da Morrissey bizi bu dunyadan alip bambaska bir dunyaya tasidi, hayatimda izledigim en guzel konserlerden biriydi, her ne kadar There is A Light That Never Goes Out soylememek konusunda israrci olsa da Morrissey diye bir gerceklik var bu dunyada.

Ve elbette Christopher Nolan ve Batman uclemesinin son filmi “The Dark Knight Rises”… Uclemenin son filminde bize oyle guzel seyler anlatti ki Nolan, kendisine ve yarattigi dunyaya saygilarimla…

Tabii ki 23. ayin tamami guzel anilarla gecmedi. “Icinde biraz da olsa ozgurluk kipirtisi tasiyan herkes”i rahatsiz eden olaylar silsilesinin fitilini Santralistanbul’da duzenlenecek olan Efes Pilsen One Love festivalin basina gelenler atesledi. Eyup “halk”inin hassasiyetleri nedeniyle senelerdir duzenlenen bu festivalin adi degisti ve tum izinleri tamam olmasina ragmen organizasyonda icki satisi yapilmadi. Olayin canimi sikan iki boyutu var birincisi Ismet Berkan’in cok guzel ozetledigi sekilde ” kendi ahlaklarini baskalarinin ahlaklarindan ustun gorme” gafletine dusebilenlerin varligi digeri ise dillerinden dusurmedikleri “sivil itaatsizligi” tam yerinde gerceklestiremeyenlerin omurgasizliklari. Santralistanbul “Eyup”te degil Eyup ilce sinirlari icinde, bu festival senelerdir yapiliyor, ve bizim butun izinlerimiz tamam hadi gelin de sattirmayin bakalim bira diyemeyenlerin baslarina gelen herseyi de hak ettiklerine inaniyorum ne yazik ki.

Bu inancim son olarak Bilgi Universite’si rektoru Remzi Sanver’in Basbakan Erdogan’in ” Ogrenci universitede alkol alip kafa mi bulacak ilim mi ogrenecek” aciklamasina “Bizler burada okuyan insanlarin kendi kararlarini kendileri alabilecek yetiskin kimseler olduguna inaniyoruz, buna alkol alip almama karari da dahil” diye cevap vermek yerine lafi eveleyip gevelemesi ile pekisti.

Universiteleri kamusal alan ilan edip universite kampuslerinde basortusu ile bulunulamayacagini dusunen zihniyet ile, universite kampuslerini kamusal alan zannedip kampuslerde insanlarin ne secimler yapacaklarina karisabilecegini zanneden zihniyetin arasinda bir fark goremiyorum ne yazik ki. Bir anti-demokratliktan digerine savrulurken hayatta iyi sehirler, guzel muzikler, sahane filmler, saheser kitaplar,leziz yemekler, ve iyi dostlar olmasa ne yapar insan diyorum.

Kalin saglicakla,

Emine